23 Aralık 2020 Çarşamba

Bütün Tekniklerin Anlatıldığı "Önce yazı, sonra çizgi: Çizgi Roman Senaryosu" Kitabı Çıktı

Ümit KİREÇÇİ

Resimleyen : Necmi YALÇIN

Yayınevi : Lal Kitap


 “Anlatılan çizgi roman senaryosu teknikleri başta sinema olmak üzere drama yazımına rahatlıkla uyarlanabilir. Bu yüzden kitap daha da değer kazanıyor. Çizgi romandan tiyatroya, televizyondan sinemaya, içinde drama geçen herhangi bir alana ilgi duyanlar mutlaka okumalı.”  Kudret Sabancı

“Bir çizgi roman, sadece bir çizgi roman mıdır? Sadece eğlence? Sadece zaman geçirmek? Sadece derinlik? Yoksa... Biraz bağımlılık? Biraz kimlik? Biraz sanallık? Biraz aidiyet? Biraz anonimlik? Veya... Biraz anlatı? Liste uzatılabilir ve farklı bakışların farklı perspektiflerden farklı yöntemlerle çizgi romanları tanımladığını göreceksiniz. Bir çizgi roman senaryosunu düşünmek ise olağanüstü bir deneyim. Gerçek bir ikinci dünya deneyimi. Bu işin gerçek üstatlarından Ümit Kireççi ise size sıra dışı standartlarda bir kitap sunuyor. Sanırım kendisinin görmemizi sağlayabilmeyi umduğu şey, kitaptaki yaklaşımların tümü ve daha fazlası ışığında bir çizgi roman senaryosunun asla sadece bir çizgi romandan ibaret olmadığını göstermek. Bunu da hakkıyla başarıyor doğrusu.” Prof. Dr. Uğur Batı

“İyi çizgi roman senaryosu yazmak (yani geçekten iyi) ardışık resimlerle anlamlı ve sağlam bir hikaye anlatabilme sanatıdır. Ümit Kireççi iyi bir çizgi roman senaryosunun nasıl yazılacağını, analitik bir altyapının üstünde sade, anlaşılır bir dille formüle ederek, bu işe gönül veren gençlere ışık tutuyor.” Enis Temizel

Ümit Kireçci’nin  “Çizgi Roman Senaryosu” adlı eseri gerek çizgi roman senaryosu yazmakla ilgilenenler gerekse de çizgi roman okurlarından işin mutfağına da merak duyanlar için harika bir kaynak.

23 Ekim 2020 Cuma

Yandaş Medya’nın Sonu Yaklaşırken: "Teksas Postası"

Ümit Kireççi - umitlila@gmail.com  

...

Bu bünye neler gördü neler! Bizde olmayan basın özgürlüğünün eksikliğini hisseden zavallı ülkeler… İnanın en çok onlara acıyorum.

Fransız iki sanatçı basın özgürlüğünün olmamasının ne acı olduğunu açık açık anlatmış. Hatta bu işin yandaşlarla yürümeyeceğinin de altını çizmiş.

***

Red Kit’in “Teksas Postası” öyküsünü ortaokula gittiğim sıralarda Milliyet Çocuk dergisinden okumuştum. Her hafta birkaç sayfa yayınlanırdı ben de merakla hikayeyi takip eder kuzenimle üzerine konuşur kahkahalarla gülerdim. Çocuk aklı işte. Basına gerçekleştirilen baskının aslında komik bir yanı yoktu ama baskıyı kırmak için bulunan yöntemlerin her biri birbirinden ilginçti. Ben o kısımlarına gülüyordum hep. Ama şimdilerde yetişkin aklımla kehanet gibi yazılmış öykünün içeriğine bakınca tüylerim diken diken oluyor.

Teksas Postası’nı bölüm bölüm ele almak istiyorum bu yazımda. Böylece bizdeki gibi basın özgürlüğü olmayan zavallılarla empati kurmakta zorlanmazsınız.

1 – Nasıl gazeteci olunur?

Babası gazeteci olan Horace soya çeker ve gazeteci olacağını daha bebeklikten itibaren göstermeye başlar. Yaşı ilerledikçe yazıda ve habercilikte başarılı olmaya başlar. Harf küpleri, kompozisyon, okul gazetesi derken babası ona bir baskı makinesi hediye eder. Horace böylece “Teksas Postası” adındaki gazetesini kurarak ilkeli ve ahlaklı gazeteciliğinin ilk haberlerini yapar. Ancak fazlaca dürüst ve doğru haber yapması hoş karşılanmaz. Defalarca saldırıya uğrar. Sonuncu saldırıda da Red Kit’le tanışır. Hileli birayla ilgili yazı yazması baskı makinesinin nehre atılmasıyla sonuçlanmıştır:

Sayfa 4 Kare 6

Red Kit – Bir sıkıntınız mı var?

Horace – Satılan biranın hileli olduğunu herkes söylüyor ama bunu yazdığımda…

Sayfa 4 Kare 7

Horace’ın Atı – Başı bir türlü beladan kurtulmuyor!

Düldül – Eee, basın özgürlüğü olmazsa böyle olur işte!

2 – Basın yanlış anlaşılır

Dost olan ikili birlikte yol almaya başlarlar. Ancak baskı makinesini taşıyan at arabası tekerleğinin raylarda kırılmasıyla makine raylara devrilir. Tam da bu sırada tren gelir. Çarptı çarpacak derken tren fren yaparak ikiliyi şaşırtır. Üstelik Kontrolörün elinde para ve mücevherlerle gelerek malları teslim etmeye kalkışması daha da şaşırtıcı olur. Oysa bu bir soygun değildir. Yola baskı makinesi devrilmiştir sadece.

Trende yolculuk yapmaya başlayan ikilinin yolu bu defa gerçek soyguncularca kesilir. Horace hemen soyguncularla röportaj yapmaya gider. Ünlü olma fırsatını yakalayan iki soyguncu ön plana çıkmak için yarışırken yakalanırlar. Tren sonunda Sakin Kent’e varır.

3 – Dürüst haber tepki çeker

Sakin Kent’e yerleşen Horace yanlış bir strateji izleyerek okurlara göre haber yapmak yerine isteğine göre haber yaparak başlar işe. Elbette satış olmaz. Tersini yaptığındaysa gazete okur toplamaya başlar.

Saloon’daki içkilerin kalitesi içkicilere, kasabadaki ölümcül hastalar haberi mezarcıya, kumarda hile yöntemleri haberi kumarbazlara hitap eder. Ancak silaha davranan Saloon sahibi gazeteyi susturmaya kalkışır. Red Kit buna tek kurşunla engel olurken “Basın özgürdür, engellenemez!” sözleriyle noktayı koyar (sayfa 13 kare 5).

Red Kit bu prensiplerine sadık, dürüst ve yansız gazeteciye yardım etmeye karar verir.

Horace – Basın özgürlüğü savunucusu olmanızdan mutluluk duydum! (sayfa 13 kare 11)

Ve Teksas Postası tepki çekmeyi sürdürür. Sırasıyla Manav, ardından Mezarcı’nın yanlışlarının ortaya dökülmesinin ardından gazeteye cephe alırlar.

4 – Gazete okura sadece haber sunmaz

Teksas Postası yoksul halka para yerine Tavuk, yumurta, dolap, süt v.s. karşılığında satılmaya başlanır. Bu defa da fazladan mal birikir elde ki onlar da gazete çekilişleriyle okura dağıtılır. Gazetecilik ilkeleriyse her fırsatta vurgulanır:

Horace’ın Atı – Tombalaya katılacak mısınız?

Düldül – (Başında gazeteci başlığı) Hayır. Ben Düzenleyici sayılırım.

Gazete satışları arttıkça artar. Hatta Pipo adlı küçük bir çocuk gazete dağıtımcısı olarak işe alınır. Ama bu dürüst gidişat Saloon sahibinin, Mezarcının, Manavın işlerini berbat eder. Onlar da gazeteyi engellemeye karar verirler.

5 – Dürüst haberciliğe ilk sansür

Üçlü koalisyon gazetenin çıkmaması için kağıtları kundaklatırlar. İlkinde çözüm gazete kağıdı yerine Şerif’in aranıyor ilanlarının boş arka sayfalarına basılmasıyla gelir. Gazete basılır.

Pipo – Basın özgürlüğüne çirkin saldırı! Saldırganlar hakkında soruşturma başlatıldı! (sayfa 17 kare 5)

İkincisinde çözüm gazetenin duvar kağıdı arkasına basılmasıyla gelir. Gazete basılır. Bedavadan da duvar kağıdı hediye etmektedir.

Pipo – Teksas Postası sırtından vuruluyor! Haberi okuyun!

Üçüncüde çözüm biraz iridir. Beyaz renk ineklerin üzerine basılır ve tabii okurun isteğine uygun bir şekilde gazete altından atılamaz.

Red Kit artık işin kaynağına gitmeye ve suçluları yakalamaya karar verir. Sabaha karşı yola çıkar:

Düldül – İş saatleri artıyor! Durumu sendikaya bildirmeli!

Kağıtları yakan kişi yakalanır: Kağıtları nakleden arabacı! Kundakçı yakalanır ama gece hapishaneyi yakarak firar eder.

6 – İkinci sansür

Sayfa 22 kare 8’de Manav “Mürekkebin yolunu keselim!”. Keserler.

Gazeteci Horace, kasabadan geçerken son derece saygıyla karşılanır, halk onu sevgiyle selamlar. Ama mürekkepsiz kalır. Bu defa çözüm “kahveyle” gelir gazete mürekkep yerine kahveyle basılır. Böylece okur gazetesini okuduktan sonra sıcak suya batırarak kahvesini içebilecektir.

7 – Halkı gazeteye karşı kışkırtma

“Bu gazeteyi okumayın!” “Bunları okumayarak cezalandırın”cı bir anlayışla üç kafadar soyguncu gazeteye karşı insanları kışkırtmaya başlarlar. Linç hareketi başlatırlar. Red Kit söylenenleri anlamasa da gaza gelmiş halkın karşısına çıkar “Teksas Postası’nı neyle suçluyorsunuz? Sahte viskinin sahte olduğunu yazmakla mı? Manavın tek manav olduğu için fiyatları istediği gibi yükselttiğini yazmakla mı? Cenazecinin duygu sömürüsü yaparak yaslı ailelerden para sızdırıp zenginleştiği doğru değil mi peki?”

Linç ters teper, halk kışkırtıcıları tüye ve katrana bulayarak evine döner. Özgür ve dürüst basın bir mücadeleyi daha kazanmıştır ama savaş bitmemiştir.

8 – Kendi yandaş gazeteni kur!

Bakıyorlar ki kışkırtma da işe yaramadı, o zaman yolsuzluk peşinde koşturan üçlü koalisyon kendi gazetelerini kurmaya karar verirler.

Teksas Postası’na ilan verirler ve ahlaklı gazete sahibi Horace da bu ilanı basar. Red Kit şaşkınlıkla “Bunu yayımlayacak mısınız?” diye sorunca “Teksas Postası’nda sansür yoktur!” yanıtını alır. “Ama gazetenin hayatı söz konusu!” deyince de “Basın ahlakını çiğneyemem!” cevabı gelir ki buna söylenecek söz kalmaz.

İlan: Büyük bir kuruluş deneyimli bir gazeteci arıyor. Ahlak aranz., ciddiyet aranır. Başvuru yeri Salon.”

Düne kadar ortada olmayan bir büyük kuruluş gazete kuruyor ve bunu sorgulamayan insanlar sıraya giriyor. Daha da güzeli başvuranların hepsi ya soyguncu, ya hırsız ya soyguncu. Ya da gazeteciliğin “g”sinden habersiz tiplerdir. Manav’ın bu ahlaksızlar için yorumu süper olur: “Ahlak açısından mükemmeldiler ama gazetecilik deneyimleri yoktu! N’palım!”

Kısmet bu ya tam pes edeceklerken içeriye bir kalpazan girer. Sahte ppara basan bu adam biraz da tehditle onların işbirlikçisi oluverir. Artık yolsuzlukçu tayfanın elinin altında ipini ellerinde tuttukları bir gazetecileri vardır. Gazetenin adı da “Kitabe” olur.

9 – Medya savaşı başlat.

Kitabe gazetesinin yayım hayatına başlamasıyla birlikte gazeteden gazeteye sataşmalar ve atışmalar başlar. Horace “Şu haydutların yazdıklarına bak, ama üslupları saldırgan ve aptalca! Ben okurlarıma güveniyorum!”

Sakinkent Kitabe - Acımasız Tekelin Sonu

… Teksas Postası her okurun düşüncesini tekeli altına alıyordu. Gittikçe de acımasız oluyordu. Bunun önüne geçmek gerekiyordu! İşte bu yüzden de bu gidişe “dur” diyoruz!

Teksas Postası – Yeni Bir Gazete Doğdu

… Adı gazete ama içeriği gazete değil. Üslubu ve düzeni elbette zamanla iyileşebilir ama saldırganlığı ve kötü niyetinin değişeceğini sanmıyoruz. Yazarlarının ahlaki değerlerden yoksun olması doğrusu bizi korkuttu. Yanlış yolda olduklarını söylemek isteriz.

10 – Gazete Satmıyorsa Bedava Dağıt

Sakinkent Kitabe satış yapamayınca gazeteyi bedava dağıtma kararı alır. Bu şekilde okurun kaliteli içeriğe değil bedavaya yönleneceğini sanır. Başlangıçta haklı da çıkarlar. Teksas Postası ahlaksız rekabetle mücadele edemez, satışı durur.

Ve fakat okur nitelik arar, ilkeli ve dürüst gazeteye geri döner.

11 – Gazeteyi sabote et.

Basın’ın sadece gazete olmadığı bu aşamada ortaya çıkar. Baskı makinesi sabote edilen Teksas Postası bu sefer ezberi güçlü gazete dağıtıcısı Pipo’yu kullanarak kapı kapı dolaştırır. Gazete artık seslidir. “Felaket! Konuşan gazete icat etmişler!” diye girer Saloon’a Mezarcı “mahvolduk! Bizden elli yıl ilerdeler. Yepyeni bir yöntem!” (sayfa 37 kare 7).

Mezarcının bu saptamasını Manav “50 değil 200 yıl bizden ilerdeler!” olarak geliştirir. Ardından da Pipo’yu kaçırma planı yapılır. Pardon, “transfer” etme planı.

12 – Gazeteciyi satın al, sustur, sistemin parçası yap.

Güya Pipo Teksas Postası yönetimini sevmediğinden kapı çekip çıkmış, Sakinkent Kitabe’ye iş başvurusunda bulunmuştur. Red Kit işin aslını öğrenmek için Saloon’a gidince “Bu suçlama ile saygın bir mesleğe hakaret ediyorsunuz! Bazı kendini bilmez utanmazların…”la başlayan ama sonu gelmeyen savunmayla karşılanır.

Bu arada açıklama da yapılır. O sırada kalpazanın bastığı paralarla bodrumda bağlı olan Pipo güya göreve çıkmıştır.

Sayfa 39 kare 7’de ise harika bir resim vardır: Elindeki sahte para destesini sallayan Manav Red Kit’e göz kırparak “Zaten size de aldırdığı da yok. Biz Teksas Postası’nın adamlarını elde etmesini de biliriz! He he he!” der. Ne olduğunu söyleyerek bozmayacağım efsane bir olumsuz yanıt alır.

13 – Hala yazıyor mu muhalif gazete? Havaya Uçur!

Yolsuzluk tayfası sonunda işi bu raddeye de getirerek Teksas Postası’nı havaya uçurma kararı alır. Ancak büyük bir hata yaparak gazetenin havaya uçacağı haberini yaptıkları gazeteyi patlama olmadan satışa çıkarırlar. Yani bir gazete bu kadar mı beceriksiz olur? Kendilerine servis edilen komploları bu kadar mı beceriksizce haber yaparlar? Yaparlar, yaptılar, hala da yapıyorlar.

14 – Medyayla mücadele emniyeti yıkar!

Asıl büyük tehlikenin Red Kit olduğunun ayırdına varan yandaş tayfası onu ortadan kaldırma kararı alırlar. Bunun için hediye paketi içinde bomba gönderirler ama kısmet bu ya, hediye paketini Şerif açar ve “Güm!”. Şerifin ofisiyle nezarethane havaya uçar.

Çok komik bir durum ama yolsuzluk tayfasıyla kurulan ilişkilerin ikisinde de nezarethane havaya uçar veya yanar. Daha da komiği Nasreddin Hoca’nın kilitli kapısı olan ama duvarları bulunmayan kabri gibi bir geyik döner ortalıkta. Şerif her defasında “Bak ama parmaklıklar ne sağlam!” der. Kapı sağlam ama yolsuzluk tayfası hep çıkıyor da çıkıyor.

15 – Yandaşlığın sonu…

Sonunda büyük bir çatışma olur. Silahlar çekilir. Mermiler havada uçuşur. Tüm kozlar ortaya dökülür. Yandaş yolsuzluk tayfası dürüst basın sayesinde hezimete uğrayarak tutuklanır, içeri tıkılırlar.

Teksas Postası haberi: Gerçek sahte gazeteciler gerçek kalpazanlarmış!

Sahteler hak ettikleri deliğe girerken gerçek gazeteciler hayatlarının sonuna kadar işlerini sürdürürler veeee:

“Ben yalnız bir kovboyum

Kırlardan geçer yolum…”

-SON-

***

Teksas Postası (Le Daily Star - 1984)

Morris / X. Fauche

Çeviri – Eray Canberk

2005 - YKY


30 Temmuz 2020 Perşembe

Fesat Kablolara Dolandı, Hayırlısı Olsun!

Ümit Kireççi - umitlila@gmail.com  

...

Gün geçmiyor ki porselen dükkanındaki fil misali bir rezilliğe şahit olmayalım çizgi roman dünyasında. Bir gün yolsuzluklar, bir gün sürgünler, bir gün iç içe geçmişlikler, bir gün örtme, bir gün paralel, bir gün bölme, bir gün çıkarma, bir gün yok etme, futbol, sansür… Özetle basın ve iletişime, bilgilenmeye vurulan darbe ve her yana nüfuz eden fesat. İnternetin başına gelen işte bu sürecin bir parçası. Fesat, şimdi de kablolarda.

Bahsettiğim şey herkesin anlayacağı üzere bir çizgi romandan alıntı ve başkişisi de Sheikh Farouk Al-Fasaud. Fasaud, Fantastik Dörtlü’nün 308. sayısında ortaya çıkan bir kötü adam. Hikayesiyse çok tanıdık.

Ms. Marvel’in çarşafa girmek zorunda kaldığı hayali Müslüman bir ülkenin, Aquiria  petrol bakanı. Aynı zamanda düne kadar kimsenin tanımadığı biriyken ortaya çıkışının ardından da görüldüğü üzere abuk zenginlikte bir kişi. İşte bu dini bütün memleketin bakanı arkasındaki bazı gizli kapaklı destekler sayesinde OPEC’i bile manipüle etmiş, çok önemli anlaşmalar yapmıştır.

Ancak bu dini bütün zengin kişinin kirli çamaşırları bir gazeteci tarafından ortaya dökülmüş. Aniden zirveye oturan ve zenginliği dilleri yoran birinin geçmişinde kirli bir şeyler olmaması mümkün mü?

Fasaud bir anda bütün dünya basınının ilgi odağı oluverir. Bu, işlerini keyfince, gizli gizli yapan Fasaud’u mutlu etmez. Hatta onu destekleyen bazı gizli eller de durumdan rahatsız olunca onu desteklemekten vazgeçerler. İşte bu da Fasaud’un delirmesine neden olur. Fasaud eline geçirdiği bir bıçakla foyasını ortaya döken gazeteciyi öldürmeye gider.

Ancak bunu başaramaz. Başaramaz ama bu defa daha büyük bir bela oluverir. Bıçağını savurduğunda gazeteciyi ıskalayan, Fasaud bıçağını yanlışlıkla uydu bağlantısı sağlayan cihaza saplar. Bu da onun bir tür frekansa dönüşmesine sebep olur.

Bu şekilde değişime uğrayan Fasaud artık dünyanın başına bela birine dönüşür. Kablolar içinde yolculuk eden ve istediği kişinin bilgisayarından dışarı fırlayabilen Fasaud adeta engellenemez sanal bir diktatöre dönüşür.

Ama neyse ki kahramanlar vardır ve bir şekilde onu alt ederek dünyayı kendisinden kurtarırlar.

***

Hikayenin yazarı bir tezat oluşturmuş adama isim verirken. Karakterin adındaki Faruk “Hz. Ömer’in sıfatı olan ayıran, kötüyle iyiyi ayıran, adaletli” anlamına geliyor. Fasaud ise bildiğimiz “Fesat”… Adalet ve fesat’ın bu derece yan yana kullanıldığı bir başka hikaye bilen var mı?

1987 yılında yayınlanmış olan bu hikaye nedense bana çok tanıdık geldi. Başkasını bilemem.

Steve Engelhart’ın yazdığı hikayeyi usta John Buscema çizmiş. Sayı 308-310 arası, sene 1987, Marvel Comics.

16 Ağustos 2019 Cuma

Söyleşiye Beklerim: "ÇİZGİ ROMANIN OKUMA KÜLTÜRÜNE KATKISI"


23 Ağustos Cuma
16.00 - ÇİZGİ ROMANIN OKUMA KÜLTÜRÜNE KATKISI
Konuşmacılar: Alişan Cengiz, Ümit Kireççi
Moderasyon: Sevengül Sönmez
İstanbul Kadıköy Lisesi Atölye Alanı



Çocukluğumuzda (belki sonra da) okumaktan, bakmaktan çok keyif aldığımız çizgi romanlar okuma alışkanlığımızı geliştiriyor mu? Çizgi romanların okuma kültürüne katkısı sandığımızdan daha çok mu? OKUYAY PLATFORMU Okuyay Konuşmaları kapsamında gerçekleştireceğimiz etkinlikte, çizgi roman okumanın büyüsüne kapılarak araladığımız bu çizgili dünyanın, çocukların ve gençlerin alışkanlığına katkısını konuşacağız.

Kadfest Çizgi ve Sahaf Günleri 22 Ağustos'ta başlıyor. Sahaflar Derneği ile Kadıköy Belediyesi'nin işbirliğiyle düzenlenen, kırk sahafın katılacağı; iki sergi, yedi güzel söyleşi ve bir listeli mezatın yapılacağı etkinlik Kadıköy Teknik ve Anadolu Meslek Lisesi bahçesinde.

Aynı esnada Kadıköy Lisesi'nde de Çizgi Festivali olacak.

Etkinliklerle ilgili her şey http://kadfest.kadikoy.bel.tr/cizgisahaf.html adresinde!

28 Mayıs 2019 Salı

Bir Garip Zagor Macerası "Allah'ın Eli"

"La Mano di Allah" dilimizde yayınlandı mı bilmiyorum. Yayınlandıysa da hangi isimle yayınlandı dönüp bakınmam gerek. Yeterli bilgiye ulaşabilirsem bir sonraki yazımı daha genişleterek paylaşırım. Diyordum ki buldum...


1971 yılında yayınlandığını öğrendiğim bu maceranın sayısı 75. Yazarı Guido Nollita, çizeri aynı zamanda kahramanın yaratıcısı da olan Gallieno Ferri. 

La Mano di Allah, Allah'ın Eli anlamına geliyor. Fantastik dünyalarla fani dünya arasında maceralar yaşayan kahramanımız Zagor okuyucularının da bildiği üzere zaman zaman kültürler arası geçişlere de tanık olmaktadır. Bu nedenle ben kendi adıma resimdeki "el"e de "Allah" adına da şaşırmadım. 

Barış ve dostluk yanlısı kahramanın bu macerasında herhangi bir kültüre hakaret niyeti taşımadığını da rahatlıkla söyleyebiliriz. En azından özet bana bunu aktarıyor:

 "Allah'ın Eli", Arap şeyh Mohamed El Kabir'in boynunda taşıdığı ve birçok hırsızı cezbettiği şahane bir mücevherdir. Bu hırsızlardan biri; işin kötüsü mücevheri çalmayı başarmış da olan, Zagor'un eski tanıdığı Guitar Jim'dir. Öfkeli El Kabir, Gitar Jim'i avlıyor ve haklıyken haksız konuma düşerek arkasında uzun bir kan izi bırakıyor. 

Bu macera iki sayı sürmüş: 75 ve 76 (LO SCEICCO NERO). 

Ülkemizdeyse LAL Kitap'ın başarılı yayıncılığıyla okura sunulmuş. Zagor Klasik Maceralar Dizisi 21. cilt içinde yer alan maceranı bizdeki isimleri "Mabudun Eli" ve "Kara Şeyh".  

23 Haziran 2018 Cumartesi

Zorba’nın Balkon Konuşması ve Devrilişi


Ümit Kireççi
...
İşin özü o ki Amerikan desteğiyle başa geçen, yine Amerikan marifetiyle koltuğundan edilir. İktidara gelindiğinde çıkılan balkon, aynı iktidarın kaybedildiği yer olur. Zorba, geçmişten ders almak yerine kendisine özel bir muamele bekleyince dünkü dostunun düşman olduğunu, dostlarının dün düşman dediklerinin yanında yer aldığını görür son nefesini verirken, balkonundan düşerken.

Balkon sahnesi manidardır: Halk çığlıklar atarak tezahürat yapmakta, konfetiler atmakta, bayrak sallamaktadır. Balkondaki iktidar sahibi Zorba ve yandaşı Amerikalılar bu sahneye bakarak bir diktatörlüğü bitirmiş olmanın tadını çıkarıyor gibidirler.

Reed Richards – Zorba, bu insanların en son ne zaman bu kadar mutlu olduklarını hatırlamıyorum.

ZorbaHepsi sizin sayenizde dostlarım. Dr. Doom’u kovup, demokrasimizi onardınız.Sizi asla unutmayacağız. Hemen demokratik partiler kurulacak, seçimlere gidilecek.  Elbette kavgalar çıkacaktır, ancak bu halkın iyiliği için olacak. Manyak bir kuduruğun keyfini yaymak için değil. Bugün Latveria’nın en gururlu günü.

Bu konuşma Fantastik Dörtlü’nün 201. Sayısının ilk sayfalarında gerçekleşti. Zamanında Türkçesi de yayınlanmış olan bu hikayede anlaşılacağı üzere kahraman dörtlü, ezeli düşmanları Latveria diktatörü Dr. Doom’un devrilmesinde Zorba ve isyancılarına yardım etmiş, demokrasinin geri gelmesini sağlamışlardır. Bu balkon konuşması da bunun ardından gerçekleşmiştir. Peki ama tam süreç nasıl işlemiştir. Daha da önemlisi, vaat edilen demokrasi gelmiş midir?

Doom’a karşı isyan hareketi ve Fantastik Dörtlü’nün bu isyan hareketine dahil olması aslında 198. sayıda gerçekleşmiştir. Dörtlü, Zorba’yla ve onun isyancılarıyla tanışmış, yer altına inmiş, Dr. Doom’un çılgın planını öğrenmiştir. Doom, iki ayrı planı harekete geçirmiştir. Bunlardan biri “oğlum” dediği genci güçle donatmaya ve yerine veliaht göstermeye hazırlanmaktadır. Diğeri ise heykelini yaptırmaktadır. Daha sonra Birleşmiş Milletlere göndermeyi düşündüğü heykelden yayılacak ışınlar herkesi delirtecek, delegeler birbirini boğazlayacak, belki de ülkeler arasında savaşlar başlayacaktır.

Zorba, mağdur edebiyatıyla çıkar Reed Richards’ın karşısına. Üç arkadaşı da Doom’a esir düşmüş olan Reed onu dinler ve inanır söylediklerine. Sonuçta Doom bir diktatördür ve devrilmesinin herkese yararı olacaktır.

199. sayıda yer altı hareketinin örgütlediği halk saraya yürür. Halkını dinlemeyen Doom halkın iradesi karşısında geri adım atarken saraya sızan isyancılarla büyük bir mücadeleye girişerek, kaybeder. Büyüklük kompleksi içindeki Doom’un ayna dolu bir odada kendisiyle maskesiz yüzleşmesi onu çıldırtarak saf dışı kalmasına neden olur.
Böylece demokrasi yanlısı mağdur isyancılar kazanır. Zorba, geçici olarak iktidara gelir ve gerçek, ileri demokrasinin yerleşmesine kadar ülkeyi idareye başlar. Hesaplara göre bir ay sonra ilk seçim gerçekleşecek, halkın özgür iradesiyle demokratik bir hükumet iktidara gelecektir (Fantastik Four, 200. sayı, sayfa 47).

Çizgi roman dünyası ya bu. Üç sayıda devrilen diktatör, 246. sayıda ortaya çıkar. Hikayenin adı “This Land Is Mine” (Bu vatan Benim).


246. sayının sonunda Dr. Doom’u karşılarında gören kahramanlar çok şaşırırlar. Reed “Seni hep yenilgiye uğrattık, ne istiyorsun” diye sorar özetle. Doom da ona “Yardımınızı” diye yanıt verir ve “Sizin sayenizde tahtımı geri almalıyım” diye de bağlar sözünü. Saçmadır tabii bu ilk bakışta. Bir diktatöre neden yardım etsinler ki? Doom onlara vatanı Latveria’nın son halini gösterince durum anlaşılır: Ülke yerle bir olmuştur. Zorba ve tayfası demokrasi getireceğiz diye kandırdığı halkın başına yıkmıştır memleketi.

Böylece hikaye 247. sayıda devam eder. Dr. Doom’la Fantastik Dörtlü yıkık başkentin ortasında geçmiş sayıları özetleyen bir konuşma yaparken evine koşturmakta olan küçük bir çocuk çarpar Doom’a. Doom önce hiddetlense de çocuğun onu sevinçle karşıladığını görünce mutlu olur. Hemen ardından evinden fırlayan anne de ona saygı ve sevgisini sununca iş daha da karmaşıklaşır. Görünen o ki mağdur halk aslında Zorba’nın iddia ettiği kadar mağdur değilmiş bir önceki sistem zamanında. Mağdur edebiyatı biraz fazla abartılmış. Mağduriyet bir yana eski sisteme özlem daha da artmış Zorba’nın yönetimi altında.

Anne anlatmaya başlar aklı karışan kahramanlara “Biz mutluyduk ülkemizde” der kadın. “Doom aramızda gezerken biz kendimizi güvende hissederdik.”. “Kadın, erkek, çocuk mutluyduk.””Latveria kendine yeten bir ülkeydi” der kadın. “Sonra eski kralın kardeşi ortaya çıkarak aklmızı bulandırdı. Çok kişi ona katıldı ve sizin yardımınızla biz Dr. Doom’u haksız yere alaşağı ettik.”

Ardından kanunsuzluklar başladı. Kadına şiddet, hırsızlıklar, derken kıtlık ve suçu unutmuş olan Latveria suçla tekrar tanışırken Zorba sıkıyönetim ilan etti. Buna bir de programlanmış polis robotları katıldı. Böylece memleketin acımasız, mekanik gizli polisi oldu.” (Fantastic Four, 247. sayı, sayfa 10)

Ve o da ne? Bu konuşma sırasında ortaya çıkan robotlar anneyi öldürüyor, büyük bir mücadele sonucunda çocuk ve kahramanlar ülkenin son haliyle yüzleşiyorlar. Latveria iddia edildiği gibi bir mağduriyetler ülkesi değilken o halde getirilmiştir. Hem de demokrasi ve özgülükler vaat eden Zorba tarafından.

Halkıyla bütünleşen Dr. Doom bu sefer iktidara başkaldıranlarla aynı taraftadır. Belli ki ülkenin bir kurtuluş savaşına ihtiyacı vardır. Amerikalı grup Fantastik Dörtlü bu defa da onun yanında bir kez daha aynı ülkeyi özgürleştirmek için saf tutacaklardır.

Peki, Zorba ne yapmaktadır bu arada? Anlamamaktadır Zorba. İnsanların onun sevgisine bağlılık duymamasını anlamamaktadır. İşkence ettiği yaşlı daha yeni bayılmıştır ve Zorba eski yönetime sadakatle bağlı insanlara söylenmektedir. “Aptallar, Moronlar. Bana neden direniyorlar? Aradıkları özgürlüğü ben sunmadım mı onlara? Doom yok artık. Bana karşı yürüyen şu karıncalara bak!

Anlaşılacağı üzere eski krallık yönetimine özlem duyan Zorba kendini ülkenin tek hakimi yapabilmek için mağduriyet, özgürlük özlemi ve demokrasi kartlarını oynamış, iktidarı ele geçirir geçirmez de daha önce karşı olduğunu söylediği hayali diktatörün kendisine dönüşmüştür.

İşte bu Zorba, halkının dileklerini dinlemek yerine bildiğini okumak ve herkesi kendisine biat ettirmek için akıl almaz bir yönteme başvurarak son derece tehlikeli silahlarla donattığı ruhsuz, acımasız ve vicdansız robot polislerini halkın üzerine salar. Şehirlerin her sokağında şiddet uygulanır. (Fantastic Four, 247. sayı, sayfa 47)

Dr. Doom ve Amerikalı müttefikleri birlikte mücadele ederek bu robotları bertaraf ederler. Sonra da sarayı ele geçirirler. Bu arada en sadık yardımcısını zindandan kurtaran Dr. Doom elini biraz daha hızlı tutarak ordusunun generalinin onu terk ettiği sırada Zorba’ya ulaşır. Doom, Zorba’yı daha önce zafer konuşması yaptığı balkon çıkarır, infaz eder “Aşağı, sebep olduğun yıkımın alevlerine bak ve halkının acılarını, ölüm ağıtlarını dinle!”.

Uzun lafın kısası

Bir ülkeye demokrasi getireceğiz diyen Amerikalılar kendi elleriyle iktidara taşıdıkları Zorba diktatörü yine kendi elleriyle devirerek memleketlerine dönmüştür çizgi romanda.
Hey Allah’ım. Ne kurgular var bu çizgi roman dünyasında! Kurgu ama, çok şükür ki kurgu! Gerçekte yok!

12 Temmuz 2017 Çarşamba

Kontrollü Tehdit ve Silik Adamın Yargılanması: Yellowjacket

Kimse farkında olmasa da silik ve ruhsal hastalığı olan bir adamın kahramanlığa soyunmasının sorgulanması gerektiğinin altını çizen bir çizgi roman örneğidir Avengers dizisinin 213. sayısı. Asıl adı Hank Pym olan Yellowjacket bu hikâyenin başkahramanıdır. Veya baş düzenbazı… 
Hank Pym Kimdir?

Eminim bu soruya yanıt vermek isteyen okurların tamamı yanılırdı. Daha doğrusu farklı yaş ve tarihte karakteri okumuş olup farklı bilgiler veren herkes haklı da olurdu çünkü Hank Pym ha bire kılık, güç ve isim değiştirmiş biridir.

1962 yılında ortaya çıktığı Tales to Astonish dizisi 27. sayısında Hank Pym olarak okurla tanışan karakter tarihler 1962 yılını gösterdiğinde aynı dizinin 35. sayısında Ant Man olarak sunulmuş. Normal bir biyokimyacı olarak başlayan kariyerinde, Pym karıncalarla iletişim kuran ve onlarla aynı boya inen birine dönüşmüştür. Derken yine aynı serinin 1963 yılı 49. Sayısında devleşen bir adam olarak çıkmış ortaya: Giant Man. Peki, orada kalmış mı? Hayır! 1966 yılı Avengers grubu 28. sayısında boyu aynı kalsa da adı Goliath olmuş. İki sene sonraysa Avengers’in 59. sayısında eşekarısı Yellowjacket adıyla gezinmiş ortalıkta. 2009 yılında yaban arısı Wasp, 2015 yılındaysa Ultron…

Anlayacağınız kimlik konusunda hayli sıkıntılı bir dehadır Hank Pym. Avengers gibi muhteşem bir ekibin yeri gelir en güçlü elemanı olduğu kadar günü gelir en zayıf halkası olur. Hatta ara ara grubun başına da geçer bu dengesiz halleriyle.

Dengesizlik ve Yarattığı Düşman

Hank Pym tıpkı kendisine benzeyen bir dost yaratma çabasına girişerek “benim gibi kafası olandan zarar gelmez” şiarıyla yola çıkarak Ultron adlı robotu yaratır. Sonra da onu insanların içine salar. İlk zamanlar (Avengers 54. sayı, 1968) ismi olmayan robot ancak ikinci sayıda adına kavuşacaktır. Bu da hafızamıza kazınan bir isim olacaktır çünkü Ultron hem kendini çoğaltacak, hem insanların kurduğu her sisteme sızacak, hem de yeri gelecek farklı ülkelerde merkezler açarak yaratıcılarını yok etmeye çalışacaktır.

Ve bunların hemen her sebebi de Hank Pym’in dengesiz beyni olacaktır. Zira Ultron yaratığının yapay beyninde Hank’ın beyin hücreleri mevcuttur. Ultron kendi kendine kötü olmaz. Beyni onu yaratıp insanların arasına salanla aynı çalışmaktadır sadece. Olay budur.
Ultron, insanlar dünyasını analiz eder, her zaafını görür, kötü adamları toplar ve Avengers grubuna saldırıya geçer. Bu saldırılar da hiç bitmez. Ta ki Frankenstein canavarı misali bir mücadele sonucu yaratıcısıyla bütünleşene kadar. Gerekli Şeyler Yayıncılık’ın dilimize kazandırdığı “Rage of Ultron” macerasında bunu okuyabilirsiniz.

Ama konumuz bu değil… Konumuz zihni dengesizlik ve kimin zarar gördüğüne bakmadan kontrollü tehditle kahramanlık gösterisi yapılması…!

Kimlik Karmaşası Ve…

Şu kontrollü tehdidi az sonra alırız ele, biz önce bir şu kimlik kargaşasına bakalım istiyorum.
Hank Pym önce bilim adamı kimliğiyle ön plana çıkıyor. Daha sonra kimi dizilerde kostümlerden uzak kaldığında yine kendi olarak çıkıyor okurların karşısına. Buraya kadar bir sorun yok bence. Hatta Avengers’in 2001 yıllığında gerçekleşen bir bilinçaltı savaşında alt benlikleriyle barışarak bütünleşmesiyle bu zihinsel dengesizlik bitecek gibi görünmüştü bana ama eşine tokat atması, gittikçe artan şiddet eğilimleriyle yalnızlığa itilişi yıllık öncesinde de sonrasında da onun bitişine neden oldu. Ne dostları ne de eşi yanında olmadı zamanı geldiğinde. 
Ancak güçlerindeki dengesizliğe bakarsak zihnindeki dengesizliği de anlamak mümkün olabilir. Düşünsenize, öncelikle bir insan... Sonra minnak bir karınca, ardından dev, ardından daha da dev, sonra yine minik bir arı, devamında daha da küçük bir arı ve en sonunda da yarattığın kötülüğün bizzat kendisi oluyor… Hem kendini hakir gör, hem önemsenmeyen bir böcük ol, hem arada devleşerek millete tepeden bak, yetmedi insanların içine kötü bir yaratık programla sok, ardından da o yaratıkla bütünleş ve kötülüğün kendisi ol…
Kimin kafası, zihni bulanmaz, kimin beyni karışmaz, kim bunalım yaşamaz, kim sapıtmaz ki bu durumda? Muhtemelen “bu süreci yaşamadan önce beyninde sorun olmayan biri” diyeceksiniz ya o ayrı…

Kontrollü Tehdit ve Başkalarının Başarısına Sığınarak Ucuz Kahramanlık Taslamak
Avengers’in 213. Sayısının hemen öncesiyle başlamamız gerekiyor bu konu için. Hank bu sayıdan öncesinde kimseye haber vermeden bir buhran geçirerek ani bir karar almış ve devleşmenin tersini yaparak minikleşerek Yellowjacket rolüne bürünmüştür. Bu son derece kendini beğenmiş ve kibirli olan karakter Hank’ın şizofrenisini en iyi yansıtmaktadır. Ancak kimse onun bu halinin farkına varmaz. Derken olaylar tersine döner ve Ultron yaratıcısın beynini yıkayarak ona emirler vermeye başlar. Bu da kalan son akıl sağlığı kırıntılarını zedeler.

Bir devleşen, bir karıncaya dönüşen Pym gün gelir bu süreçte tekrar Yellowjacket kimliğine döner. Dostlarının aklının nasıl karıştığını siz düşünün. Her tür mücadele için tatbikat yapan grup “şimdi dev bir yumruk bu işi çözer” diye beklerken ortaya minicik bir tip çıkarak bütün stratejileri bozuveriyor…

Ama neyse ki bunun üstesinden geliniyor, duruma alışılıyor falan ama yine de bazı soru işaretleri oluşuyor Avengers üyelerinde. Yellowjacket bu gelişmelerin ışığında bir plan yapmaya karar veriyor. Kendisini kahraman olarak gösterecek bir plan.

Üç günlük uykusuzluğun ardından Hank Pym (Yellowjacket) yeni bir robot tasarlamıştır 213. sayıda. Bu robot saldırgandır ve son derece de güçlüdür. Ancak ve ancak Yellowjacket’in kullanacağı bir ışınla durdurulabilir. 
Son zamanlardaki dengesizliği hakkında yapılan bir toplantı olur. Grup üyeleri az olumsuzdur Yellowjacket’a karşı. Buna bir de bir başka kahraman olan eşi WASP’ın morarmış gözü eklenince kahramanlar tepki gösterirler. Eleştiriye tahammülü olmayan, özeleştiri yapmaktan da uzak kibirli kişiliği ve dengesiz beyniyle Yellowjacket üstün güçleri olan robotu dostlarının üzerine salar. Dostları Avengers üyeleri robotu durdurmak üzere harekete geçerler. Ve fakat durduramazlar. Böylece bütün bu mücadele boyunca saklanmış olan Yellowjacket kontrollü tehdidi durdurmak üzere ortaya çıkıverir. Ama planı tutmaz. Işın işe yaramaz. Ta ki eşi WASP kendi ışınını kullanana kadar…


Bu olayın sonucunda bütün bu saçma kontrollü tehdit kurgusu ortaya çıkar. Zihni bulanık kişiye sabrın sonuna gelinir ve bir yargılama gerçekleşir. Avengers grubu üyeleri toplantı yaparak nasıl bir karar almaları konusunda istişarede bulunurlar. Ve elbette son sözü savunma makamına verirler. Karışık zihnine ve şiddete eğilimli kişiliğine uyan bir kibarlıkla Yellowjacket abuk ötesi bir konuşma yaparak ekipten ayrılır..


Böylece kontrollü tehdit ve ucuz kahramanlık konusu bir yargılanmayla sonuçlanır. Yıllar sonra da zaten Hank Pym yaratıp ortaya saldığı bir başka yaratıkla bütünleşerek salt kötülükten oluşan kişiliğine bürünerek dünyadan uzaklaşır… Ne zaman döneceği şimdilik meçhuldür. Dilerim dönmez…

30 Mayıs 2017 Salı

Kırmızılı Kadın Adaletsizliğe Karşı

“V for Vendetta”yle “Watchmen” gibi eserlere imza atmış olan Alan Moore onu çizgi romanında kullanmayı seçtiğine göre vardır zaten özel şeyler The Women in Red’de.

The Woman in Red, Mart 1940 tarihinde yazar Richard E. Hughes – çizer George Mandel ikilisi tarafından yaratıldı. Nedor Comics yayınevinin Thrilling Comics çizgi roman dergisinin içinde yer alan kadın kahraman yıllar sonra Alan Moore tarafından tekrar hatırlanarak comics dünyasına kazandırılmıştır.

Çizgi roman tarihçisi Trina Robinson’a göre Kırmızılı Kadın, comics tarihinin suçla savaşan ilk kostümlü kadın kahramanı olma unvanını elinde tutmaktadır. Ancak onun adını birçok kişi bilmezken kostümlü ilk kadın kahramnlar dendiğinde akla gelenler Phantom Lady (Ağustos, 1941), Wonder Woman (Ocak, 1941), Mary Marvel (Kasım 1942) oluyor. Yukarıda da yazdığım üzere Woman in Red’in çıkış tarihi Mart 1940’tır ve onlardan eskidir. Buna karşın yarı çıplak Fantomah adlı kadın kahraman Şubat 1940 yılında katılmış çizgi romanın kurgu dünyasına. Hani bu durumda ilk kadın kahraman olarak onu gösterebiliriz ama kadın kostümlü değil fazlaca doğal kıyafetli. Comics aleminin janrı kostüm giymek olduğundan bu noktada bir karışıklık yaşanıyor gibidir. Bununla birlikte Fantomah’ın yarı çıplak olmakla birlikte uçabilme, insanüstü kaba güç, kendini maviye dönüştürmesi ve kafasını mavi alevli bir kurukafaya dönüştürme gibi özel başka güçlere sahip olması onu kostümlü olmasa da comics tarihinin ilk kadın süper kahramanı yapmaktadır. Woman in Red’in az bilinmesinin belki de tek sebebi 1945 yılına kadar dergi içinde yer almasına karşın hiç kapakta resmedilmemiş olmasıdır.

Neyse, işte bu kadın kahraman adalet arayışında sahaya iniyor ve kendisine verilen emirleri körü körüne uygulayan meslektaşlarından farklı olarak gerçekten farklılık yaratmaya çalışıyor. Asıl mesleği polislik olan Peggy Allen kendisine gizli bir kimlik edinerek 1940’ların suç alemlerine dalıyor, soyguncu, mafya ve kaçakçılarla mücadele ediyor. Hem de kadın başına. İnsan olarak. Üstelik kıyafeti de çok ilginçtir. Bizdeki benzer kıyafeti giyenlerin pasifliğinin yanında bu kadın zihniyet farklılığının da simgesi gibidir adeta: Kırmızı başörtüsü, kırmızı eldiven, kırmızı manto ve kırmızı maske. Ne giydiğin değil ne kadar insan olduğun…!

Kırmızılı Kadın, kostümlü kimliğine bürünmeden önce olayları araştırıyor, daha sonra kılık değiştirerek (öğrenci, hemşire v.s.) olay yerinde keşif yapıyor veya içeriye sızmayı başardığı bir yöntemi tercih ediyor. Kendisi iyi bir araştırmacı, rol kabiliyeti geniş oyuncu, eğitimli bir dövüşçü ve 45’lik tabancası olan iyi bir atıcıdır. Alet edevatı hariç kendisinden bir sene önce ortaya çıkan Batman’le neredeyse aynı becerilere sahiptir.  

Kırmızılı Kadın, 1940 yılında Nedor Comics’le çıktığı macera dolu yolculuğunda farklı yayınevlerinde de yer almış zaman içinde. America’s Best Comics ve Dynamite Entertainment bunlardan ikisi.

Alan Moore, Kırmızılı kadının biyografisinde değişikliğe gitmiş, tarihçesinin yanı sıra dövüş becerisine uçma, enerji emme gibi özellikler katmıştır. Hatta onu etkisi altına alan kristla vasıtasıyla farklı güçlere de kavuşan Kırmızılı Kadın başını ve bedenini örten kostümü bırakarak daha rahat bir kıyafete bürünmeye başlamıştır. Yakın zamanlarda Kırmızılı Kadın üçlü kırmızılı kadın süper ekibinin parçası olmuştur: Scarlet Sisters (Kızıl Kız kardeşler) – Women in Red, Lady Satan, Masquerade (Miss Masque olarak da anılmaktadır).

***

Adaletsizlik karşısında direnç gösterebilen ve gözünü kırpmadan meydana inen Kırmızılı Kadın bugün bir sembol ve öncü olmuştur. İşin güzel tarafı Women in Red birçok eski süper kahraman gibi “kamu malı” olmuş, halka mal olmuştur. Hatta görüyoruz ki Kızıl Kız kardeşlerin meydana çıkmasında örnek teşkil etmiştir.




2 Ocak 2017 Pazartesi

İkiyüzlü Adalet Arayışı

İki yüzlülük şu sıralar "Avrupa terör konusunda çok iki yüzlü" şeklindeki tümcelerde çok yer ediyor olsa da bu sözü sık kullananların dönüp kendine bakmıyor oluşunu çok ilginç buluyorum. İnsan katledilen insanlar arasında ayrım yapıp kendini nasıl iyi hisseder şaşıyorum. 

Ama asıl konu bu değil. Ele alacağım konu çarpık ve sapkın adalet arayışı içinde olan Batman düşmanı Two-face. Gerçi onun iki yüzü gerçek bir iki yüz durumu. Fiziki bir iki yüzlülük. Hani affedilebilir bir yanı var adamın.

Asıl adı Harvey Dent olan karakter için yaratıcısı Bob Kane bakın ne demiş:

Bob Kane, Twoface karakterini yaratmadan önce çocukken izlediği Robert Louis Stevenson'ın romanı "Dr Jekyll ve Mr Hyde"ın 1931 yılı beyazperde uyarlamasından etkilendiğini söyler. Bill Finger'la Twoface'i yarattıklarında romanını henüz okumamış olduğunu da ekler. Bununla birlikte iki kez ele alınan "The Black Bat" adlı karakterden de etkilenildiği de bilinir. İlki 1933-1934'de yayınlanmış olan pulp-roman serisinin tam adı "Black Bat Detective Mysteries". 1939 yılında ise ikinci seri başlıyor ve "Black Book Detective" adını alıyor. Bu defa karakter değişiyor ve serinin kahramanı Bölge savcısı Anthony Quinn'dir. 
Bu karakterin bir gün mahkemede yüzüne kezzap atılır ve o adalet'le suç'un sorgusunu yapan hafif tırlak bir kahramana, Black Bat'e dönüşür. İşte bu şekilde DC Comics'ten Batman'in köklü düşmanı, Twoface Detective Comics'in 66. sayısında (Ağustos 1942) okurların karşısına uyarlanır. Harvey Kent olarak başlayan yaşamı daha sonra "Clark Kent"le karışmasın diye Harvey Dent olarak da değişir. (alıntı: Mahkemede Şiddet ve TWOFACE)

15 Aralık 2016 Perşembe

Lezbiyen Şehit: Martyr

Amerikan çizgi roman endüstrisinin karakter üretmek için izlediği çeşitli yollar olduğunu biliyoruz artık. M. Chabon, “Kavalier ve Clay” adlı muhteşem romanında bu endüstrinin doğumunu ve gelişimini kurgularken saptadığımız konuları sıralamıştır: Her tür hayvandan, tarihsel/mitolojik karakterden ve bilimsel verilerden faydalanılmış ilk zamanlar. Sonra da bu alışkanlık haline gelmiş. Bu yaratım modelinde kimi zaman elle tutulur işler çıkmış, kimi zaman da bu mudur yani diye sorduranlar. Martyr, yani Şehit’in bu bağlamda konumu tartışılmalıdır.


 Şimdi Şöyle Bir Bakalım…

Comics dünyasında isim bulmanın birkaç yolu vardır.

1 – Güçlere göre isim: Superman örneğinde olduğu gibi. Kimsenin yapamadığını yapan bir figüre bulunabilecek en uygun isim.

2 – İşlevsel isim: Batman mesela. “Karanlıkta kal, korkut, yakala” misyonuna uygundur ismin işlevi. Bülbül adam işleve uymazdı örneğin. Yine Punisher…

3 – Gücün kaynağına göre isimler: Örümcek adam, Captain Atom v.s.

4 – Temsil/Sembol işlevi: Captain America gibiler

5 – Tarih/Mitoloji: Thor, Hercules, Ares v.s.

6 – Uydurma isimler: Bilimkurgu ve fantastik alemlerde kullanılanlar çoğunlukla Groot, Dormammu, Drax v.s.

7 – Göndermeler: edebiyat, klasikler, sinema v.s.

8 – Aman bu kavram bizim yayınevinde kullanılsın ilk: Uydurma isimler ve el değmemiş kavramları rakip yayınevine kaptırmama girişimiyle ortaya çıkan karakterler.

Bence “Martyr” karakteri son grupta yer alıyor. Bunun başlıca sebebi de gücüyle veya yaşantısıyla ismin ilişkisinin olmamasıdır. Ne sembol olarak, ne uydurma olarak, ne tarihsel/mitolojik bağlam, ne gücün kaynağı… Ortada bir karakter var ve bu karakterin değişen isimleri arasında bence en havalısı ama bir o kadar boşu da bu. Oysa diğer isimleri güçleriyle de hayli ilişkilidir.

Kısa Bir Tarihçe

Marvel Comics karakteri Martyr, gerçek adıyla Phyla-Vell, aslen uzaylı Kree ırkı kökenlidir. Peter David’le Paul Azateca ikilisi tarafından yaratılmış 2004 yılında Captain Marvel dizisi 16. sayısında okurla tanıştırılmıştır. Marvel Comics efsanevi karakteri Captain Mar-Vell’in kızıdır ve erkek kardeşi Genis-Vell’İn ardından bayrağı devralarak comics dünyasının Captain Marvel’i olmuştur.

Ancak zaman içinde bazı değişiklikler yaşamış bir süreliğine Quasar adlı kahramanın görevini devralmıştır.

Son olarak Guardians Of The Galaxy grubuna üye olduğundaysa elinde kılıcıyla adalet  dağıtan kozmik bir kahramana dönüşmüş, Moondragon adlı kadın kahramanla aşk yaşamış, onu Orfeusvari bir yolculuğun ardından ölümden geri getirmiş ancak kısa süre sonra tuzağa düşürülerek dirilttiği Thanos’un ilk kurbanı olmuştur. Sevdiği kadını ardında bırakarak hayata gözlerini yumduğu tarih 2010’dur ve ne yalan söyleyeyim içimde bir burukluk bıraktığı tarih de işte odur…


İrdele İrdele Nereye Kadar?
Görüldüğü üzere karakterin kısa tarihçesinde “şehit” statüsüne girebileceği bir tek nokta yoktur. Hani Amerikan sözlüklerinde nasıl tanımlanmıştır bilmiyorum ama “Şehit” sözcüğü Türk Dil Kurumu Sözlüğünde “Kutsal bir ülkü veya inanç uğrunda ölen kimse” olarak tanımlanmış. Bu tanıma göre isimle; en azından comics bağlamında, bir ilişki-işlev bağı arıyor insanın gözü ki burada görüldüğü üzere bu yok…

Kendi adıma ben ismi çok havalı buldum. Kadın bir kahraman, elinde kılıç, cinsel tercihini özgürce seçmiş, gözünü budaktan ayırmadan mücadele de ediyor… Hani amaç bir çizgi roman karakteri üzerinden kadın cinsiyetini kutsamak ve yüceltmekse tamam. Sevdiğim bir yaratıydı, sonuna kadar arkasındayım. Ama gördüğüm o ki amaç belli değil ve ölmesinin dışında “şehit” olmasını sağlayacak hiçbir gerekçe yok!


Özetle demem o ki her aklımıza gelen kavramı her yerde kullanmamak, içini boşaltmamak, kutsiyetine tecavüz etmemek son derece yerinde olacaktır. Veya ucuz işlevsellikler yaratmak yerine kavramları doğru yerde kullanmak daha etkili olacaktır.