Inhuman’lar
(İnsandışılar) Marvel Comics evreninin farklı güçlere sahip kurgusal bir
ırkıdır. Her biri farklı süper güce sahip bu varlıklar dünyada binlerce yıldır
vardırlar ve mitolojik hikayelere konu olmuşlardır. Ancak ilginçtir ki Marvel
Comics onların varlığını ancak keşfetmiş gibidir.
Yıllarca adeta dolgu malzemesi olarak kullanılan bu ırk
ancak yakın zamanda aktif olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bunun dışında
geçmişleri hakkında değişik bilgilere de farklı kaynaklardan ulaşabiliyoruz.
Örneğin insandışıların bir kolu olan Ak Kanatlı diktatör zorbaların hikayesini
ancak THOR’un 1984 yılı Annualından (12) öğrenebiliyoruz.
Marvel Comics evreninde ilk kez 1965 yılında yayımlanan
Fantastic Four 45. sayısında görülen Inhumans aslında daha eskiye dayanan bir
tarihe sahiptir. Medusa ve Gorgon adlı karakterler yine aynı serinin 36. ve 44.
sayılarında ırkın tamamından önce okurla tanışmışlardır. Efsanevi Attilan
kentleri ise çok daha eskidir. Kent ilk olarak Jack Kirby’nin 1941 yılında
yazıp çizdiği TUK The Caveboy adlı dizide ortaya çıkmıştır. Attilan yıllar
sonra Stan Lee-Kirby işbirliğiyle Marvel Comics evrenine uyarlanmıştır.
Bu uyarlamada ortaya çıkan ırktanTriton, Medusa, Black Bolt
(Zeus göndermesi), Gorgon, Karnak gibi isimler hep mitolojilerden bildiğimiz
isimlerdir. Marvel’a göre bu süper güçlü ve farklı görünümlü karakterler
dünyadaki insanlardan izole bir yaşam sürmüş olsalar da ara ara insanlarla
temasa geçmeleriyle onlara ilham vermişlerdir. Mitolojideki yaratıkların
kökeninin bu olduğu ileri sürülür. Bir bakıma Inhumans ırkı aslında bir tür
tanrısal güçtür. Veya değildir. İnsanlara göre tanrısal olsalar da aslında bu
varlıklar bir tür deney ürünüdürler. Milyonlarca yıl önce gerçekleşen uzaylı
Kree-Skrull ırkları savaşı sonucunda Kreeler tarafından silah olarak
üretilmişlerdir.
İnsanlardan uzak durmak için sürekli yer değiştiren
Inhumans kentlerini de yanlarında taşımaktadırlar. İlk olarak kuzey
Atlantikteki bir adada gizlenen ırk daha sonra sırasıyla And dağları,
Himalayalar, Ay’ın mavi bölgesi ve son olarak da Kree dünyası Hala’ya
taşınmıştır.
Bir de
gökyüzündeki bir diktatör sarayına…
Peter B. Gillis’in senaryosunu yazdığı, Rick Howell ve Sam
De La Rosa’nın çiziminde ortak çalıştığı “An Untold Tale of the Inhumans!”
üstbaşlıklı “Island in the Sky” hikayesinde Inhumans tarihçesinde yer alan yüz
kızartıcı bir diktatörlük olayını öğreniyoruz.
İnsanlardan uzak duran, üstün güçlerini onlara üstünlük
sağlamak için kullanmayan bu mütevazı ırk nasıl olduysa kendi içinde diktatör
yaratmış, ayrılığa düşmüş, bir grup diğerine zulmetmiş, dahası inşa ettiği
sarayla göklere taht kurarken hızını alamayarak kendi taraftarlarını da yok
etmeye başlamıştır.
Hikaye UATU’nun (The Watcher) anlatımıyla başlıyor. Görünen o ki bu vahim olay gerçekleştiğinde Attilan daha ada olarak biliniyormuş. Ve o zamanlar sayıları artan kanatlı Inhumanslar diğerlerinden daha özgürce hareket ederken farkına varmadan bir üstünlük duygusuna kapılmışlar.
Gittikçe artan kibirleriyle yerde yaşamak zorunda kalan
ırkdaşlarını aşağılamaya başlayan bu kanatlı topluluk zamanı geldiğinde Kylus
önderliğinde taleplerde bulunmaya başlamış olsalar da onlara insan ırkına
görünme yasağının devam ettiği bildirilmiş, ancak yine de gökyüzünde
yaşayabilecekleri bir saray yapılması izni verilmiştir. Ancak bu gökyüzü sarayı
inşası iznini uygulayan kanatlılar değil yine de yerde yaşayanlar olmuştur.
Sonunda inşaat tamamlandığında gökyüzünde yüzlerce
kanatlıya ev sahipliği yapabilecek büyüklükte görkemli bir saray vücut
bulmuştur. Kanatlı topluluk buraya taşınarak hayatını devam ettirirken işler
çirkinleşmeye başlamış. Gökyüzünden aşağı çöplerini yerde yaşayanların üzerine
atmaya başlayan kanatlılar bu defa tepkiyle karşılaşmış, yerde yakalananlara
saldırılar olmuştur.
Bunun üzerine toplanan kanatlılar çok da haklılarmış gibi
yerdekilere baskı uygulamaya karar vermişler. Ancak içlerinden biri, bir
kırmızı yarasa kanatlı Cheiros bu karara karşı çıkarak Ak Kanatlıları sağduyuya
davet etmiş. Ancak bu iyi niyetli davranışı tutuklanmasıyla sonuçlanmıştır. Bu
da yetmemiş gibi AK Kanatlılar kendilerinden olmayan, Ak kanat taşımayan tüm
kanatlıları yerdekilerle işbirliği yapan komplocular olarak itham ederek
sırayla tutuklamaya girişmişler. Hatta bu davranış ciddi bir mağduriyet pozlu
paranoyaya dönüşmüştür. Sorguya alınan kızıl kanatlı Cheiros “Ben düşmanınız
değilim. Sizin düşmanınız korkudur.” diyerek içine düştükleri hatayı vurgulamıştır.
Bu sırada AK Kanatlılardan, saraylarından ve terörlerinden
bıkan yer halkı gökyüzünde süzülen sarayın yerle olan bağlantısını kesmiş,
onlardan kurtulmuştur.
Bu sırada fantastik bir olay gerçekleşmiş. Havadaki saray
yerçekimine yenilerek yere çakılacağına havada süzülmeye başlamıştır. Bu arada
da AK Kanatlıların aşağıladığı yerdeki halkın onlara yemek vermeyi kesmesiyle
sarayda açlık baş göstermiş AK Kanatlılar kibirlerinin ve iktidarlarının
yenilebilir bir şey olmadığını öğrenmişlerdir. Bu da onları daha da ilkel olan insanlara
yöneltmiş, hırsızlığa itmiştir.
Bu olaylardan binlerce yıl sonra, tarihler 1920 yılını (kurgusal
tarih) gösterdiğinde ilginç bir olay yaşanmış, hangi uzaylı ırka ait olduğu bilinmeyen
bir uzay gemisi AK Kanatlıların sarayına çarpmış içinden küçük bir bebek
çıkarılmıştır. O dönem yönetici olan 18. Aerivar bir karar alarak bu bebeğe
binlerce yıl önce onurunu ayaklar altına aldıkları kızıl kanatlı Cheiros’un
kanatlarını vermiş, o bebeği kendi temsilcisi yapmıştır. Daha sonra Red Raven
adını alarak dünyalı kahramanlarla dost olacak, haksızlıklarla mücadele edecek
olan kahraman da işte bu bebektir.
Kibirli AK Kanatlıların iktidar, saray ve terör sevdası da
böylece unutulmuş, kızıl kanatlı bir kahramanla şerefleri kurtulmuştur. Böylece
Inhumanslara ait bilinmeyen tarihi bir ayrıntı da dağarcığımıza girmiş olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder